Böyle giderse ve yazımın sonuna doğru bahsettiğim koşullar gerçekleşirse patlar. Ama negatif olarak anlaşılmasın, pozitif anlamda patlar. Bir de bakmışız otomobil markaları üretimlerini Türkiye’ye, Marmara ve Ege’ye taşımak için sıraya girmişler. Elektronik sektörünün dev oyuncuları Doğu’ya Güneydoğu’da yatırım yapıyor, uçak fabrikaları İç Anadolu’ya akın etmişler. Demir-çelik ve alüminyum fabrikaları sıraya girmiş kendilerine yer arıyorlar. Sanayi Bakanlığı müracaatları sıraya almış, kime daha öncelik verebiliriz diye bir kurgu yapmaya çalışırken, bu firmalar işe alımlar konusunda binlerce adayla görüşüyor ve işe alım yapıyor. Asgari ücret, üretimde çoktan beş haneli rakamlara ulaşmış bile. Galiba çok abarttım, bu kadar hayal biraz fazla olabilir. Ama Avrupa’daki enerji krizini iyi okumak ve olabilecek her tür gelişmeye hazırlıklı olmak da şart. Ne olup bitiyor Avrupa ülkelerinde, önce duruma bir bakalım. Avrupa’nın enerji krizi ile yavaş da olsa gittiği yol, üretimin daralması. Bunu görebilmek veya tahmin edebilmek pek de zor olmasa gerek. Tabii bundan sonra önemli olan sanayi devi bu ülkelerin ileriye dönük ne tür aksiyon alacakları… Örneğin Almanya’da Enerji Krizi tartışmaları yoğunlaşırken, bu yılsonuna kadar ülke genelinde faaliyette olan son üç nükleer santralin de 2022 sonu itibarıyla kapatılmasında ısrar eden Federal Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck, baskıların ve eleştirilerin artması üzerine tutum değiştirmek zorunda kaldı. Gelinen noktada şimdilik üretimin Nisan’a kadar devam edeceğini açıkladı. Fransa’nın santralleri bakıma aldık demesi doğru mu bilinmez ama, Almanya’ya bu konuda destek vermeyeceği artık bilinir bir gerçek. Öte yandan aynı Fransa, enerji sıkıntısını gidermek için bir yandan güneş ve açık deniz rüzgar santralleri inşa ederek, Macron’un iklim yasası kapsamında vadettiği 8 yeni nesil nükleer santrali inşa edip, yenilenebilir enerjiye geçişi hızlandırmakta kararlı. Rusya’nın Avrupa bölgesi ülkelerine gaz akışını durdurması ile pek çok fabrika yükselen elektrik ve doğalgaz faturaları nedeniyle kapamalara başladı. Enerji maliyetindeki artış oranı daha şimdiden on katına çıkmış durumda. Örneğin Hollanda’da Damco Alüminyum fabrikası Eylül başında “enerji fiyatlarındaki aşırı yükselme ve devlet desteğinin olmaması” sebebiyle üretimini geçici olarak durdururken, çinko üreticisi Nrystar, Romanya’da alüminyum üreticisi Alro Slatina, İsveç’teki kağıt fabrikası Lessebo, Fransa’da 77 yıldır faaliyet gösteren cam üreticisi Duralex de üretimlerine ara verdiklerini açıkladı. Hepsinin de gerekçesi yüksek enerji maliyeti. Benim gibi hayal kuran ve düşünen pek çok farklı sektör temsilcisi olduğunu söylemem lazım. Gerçekten de bu yatırımcılar Türkiye’ye gelir mi, üretimler Türkiye’ye kayar mı? Öte taraftan madalyonun diğer yüzünün, yani Avrupa’daki daralmanın ihracatımız üzerinde olumsuz etkisi olduğunu da araya sıkıştırmam lazım. Ancak üretimlerin Türkiye’ye kayması elbette olası, zira üretim ne yapar eder, yeni adres arar ve sonunda da bulur. Zaten aksi bir durum çok daha önemli sorunlara yol açabilir. Ama bulduğu adresin biz olabilmemiz için, mevcut beşeri durumumuz, coğrafyamız, lojistik yakınlığımız ve altyapımız, ucuz işgücümüz yeterli değil. İstikrarlı politikalar olmadığı sürece bu yatırımları ülkemize çekmemiz öyle hayalini kurduğumuz gibi olmaz ve olmayacaktır. İşte o durumda da sadece madalyonun yukarda bahsettiğim yüzü ile karşı karşıya kalırız. Özün sözü, üretimde önemli bir fırsat var mı, var. Ama fırsatı işe çeviremedikçe, siyasi ve ekonomik istikrarı tesis edemediğimiz sürece hayalden öteye de geçemez. İktidar, muhalefet, ana muhalefet, baba muhalefet; herkesin bu fırsatın farkına varıp bir an önce birliktelik sağlayarak bir aksiyona geçmeleri şart.