21. yüzyıl ekonomisinin en belirleyici kavramlarından biri haline gelen sürdürülebilirlik, artık yalnızca çevre dostu bir yaklaşımı değil; yeni bir ekonomik düzenin temelini temsil ediyor. Küresel düzeyde artan kaynak baskısı, enerji krizleri ve iklim değişikliğinin yıkıcı etkileri, tüm sektörleri üretim ve tüketim modellerini yeniden tanımlamaya zorluyor. Bugün ekonomiler için büyümenin yolu, yalnızca kâr odaklı değil, aynı zamanda doğaya, topluma ve gelecek nesillere karşı sorumluluk bilinciyle şekillenen ‘doğaya dost büyüme’ modelinden geçiyor.
Günümüzde sürdürülebilirlik artık bir tercih değil, zorunluluk. Geçmiş dönemde gönüllülük esasına dayanan çevre politikaları, artık ekonomik ve yasal bir zorunluluk haline gelmiş durumda; Avrupa Yeşil Mutabakatı, Sınırda Karbon Düzenlemesi, Yeşil Finansman Standartları ve ESG (Çevresel, Sosyal, Yönetişim) kriterleri gibi uygulamalar, işletmelerin sürdürülebilirlik politikalarını bir seçenek değil, stratejik öncelik haline getirdi.
Türkiye de bu dönüşüm sürecine hızla adapte oluyor. Enerjiden lojistiğe, perakendeden üretim sanayisine kadar tüm alanlarda karbonsuzlaşma, yenilenebilir enerji yatırımları ve atık yönetimi projeleri, kurumların iş planlarının merkezine yerleşti. Artık şirketlerin başarısı sadece finansal performansla değil, çevresel ve sosyal etkileriyle de ölçülüyor. Sürdürülebilirlik, ekonomini yeni standardı haline geldi. Türkiye’de özel sektör ve kamu iş birliğiyle geliştirilen projeler, sürdürülebilir ekonomiye geçişte önemli bir ivme yaratıyor. Yeşil OSB projeleri, enerji verimliliği yatırımları, çevreci lojistik merkezleri ve yeşil bina sertifikasyonları bu dönüşümün somut örnekleri arasında yer alıyor. Ayrıca bankacılık ve finans sektöründe yeşil krediler, karbon nötr yatırım fonları ve ESG kriterlerine uyumlu raporlama standartları, ekonominin sürdürülebilir finans altyapısını güçlendiriyor. Bu yaklaşım, yalnızca çevreye değil, yatırımcı güvenine ve uzun vadeli ekonomik istikrara da hizmet ediyor.

SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN 3 BİLEŞENİ
EKONOMİ-TOPLUM-ÇEVRE
Sürdürülebilirlik, gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye atmadan bugünün gereksinimlerini karşılamak anlamına gelir ve ekonomi, toplum, çevre üçgeninde şekillenir. Ekonomik açıdan, bilinçli tüketim, enerji tasarrufu, doğal kaynakların verimli kullanımı ve yenilenebilir enerjiye yönelmek, büyümenin çevreye zarar vermeden devam etmesini sağlar. Toplumsal boyutta ise yoksulluğun azaltılması, paylaşma ve dayanışma kültürünün benimsenmesi, toplumsal cinsiyet eşitliği, eğitim ve sağlık bilinci hem bireysel hem de toplumsal sürdürülebilirliği güçlendirir. Çevresel açıdan doğa merkezde yer alır; sıfır atık uygulamaları, biyoçeşitliliğin ve türlerin korunması, besin zincirinin sürdürülebilirliği ve doğanın canlandırılması, ekolojik dengenin korunmasını sağlayarak ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirliği de destekler.
Geleceğin formülü: Doğaya dost büyüme
Ekonomik büyüme ile çevresel denge arasındaki çizgi, günümüzde her zamankinden daha belirgin. Şirketler, artık yalnızca büyümenin hızına değil, büyümenin niteliğine odaklanmak zorunda. “Doğaya dost büyüme” kavramı, çevreye zarar vermeden katma değer üreten, sosyal fayda sağlayan ve uzun vadeli refah yaratan yeni bir kalkınma anlayışını temsil ediyor. Bu bağlamda yenilenebilir enerji yatırımları, geri dönüşüm odaklı üretim modelleri, sürdürülebilir tedarik zincirleri ve yeşil finansman araçları, geleceğin ekonomisini şekillendiren unsurlar olarak öne çıkıyor. Özellikle karbon nötr hedefleri doğrultusunda hareket eden kurumlar, yalnızca çevreye katkı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda uluslararası pazarlarda tercih edilen oyuncular haline geliyor.
Yeşil düşün, akıllı üret
Sürdürülebilir bir ekonomi, yalnızca çevreci politikalarla değil; aynı zamanda akıllı üretim stratejileriyle inşa ediliyor. Dijitalleşme, veri analitiği ve otomasyon gibi teknolojik dönüşümler, üretim süreçlerinde kaynak verimliliğini artırıyor, israfı azaltıyor ve karbon salımını minimize ediyor. “Yeşil düşün, akıllı üret” anlayışı; enerjiyi verimli kullanan fabrikalardan, düşük emisyonlu lojistik çözümlerine kadar uzanan geniş bir ekosistemi ifade ediyor. Bugün sürdürülebilir üretim yapan bir şirket, yalnızca doğayı değil, marka itibarını, yatırımcı güvenini ve küresel rekabet gücünü de koruyor. Ayrıca, tüketici alışkanlıklarının değişmesiyle birlikte çevreye duyarlı üretim artık bir pazarlama argümanı olmaktan çıktı; markaların varlığını sürdürmesinin temel şartı haline geldi. Çünkü tüketiciler artık sadece ürün değil, değer odaklı markalar tercih ediyor.
Bugün geldiğimiz noktada sürdürülebilirlik; kurum kültürünün, üretim anlayışının ve yatırım stratejisinin ayrılmaz bir parçası. Ekonomik büyümenin kalıcılığı, çevresel sorumlulukla doğrudan bağlantılı. Her sektör, kendi ölçeğinde bu dönüşümün bir parçası olmak zorunda. Çünkü geleceğin rekabet gücü, doğayı koruyarak üretmeyi başarabilenlerin olacak. Ekonominin yeni standardı, artık yalnızca “daha fazla üretmek” değil, daha bilinçli, daha verimli ve daha sürdürülebilir üretmek.
Finansal performansa doğrudan etki
Kurumsal şirketlerde sürdürülebilirlik, iş stratejilerinin temel taşlarından biri haline geliyor. Forbes Research’ün 2025 tarihli sürdürülebilirlik anketine göre CEO’ların %78’i sürdürülebilirliği öncelikli gündem maddesi olarak görüyor. Avrupa’da büyük ölçekli şirketlerin %62’si Chief Sustainability Officer (CSO, Sürdürülebilirlik Yöneticisi) pozisyonunu yönetim kadrosuna entegre etmiş durumda. Ortadoğu’da ise bu rakam %50’ye ulaştı. SKD Türkiye (İş Dünyası ve Sürdürebilirlik Kalkınma Derneği) 2025 Kurumsal Sürdürülebilirlik Olgunluk Anketi verilerine göre şirketlerin %84’ünde sürdürülebilirlik üst yönetim düzeyinde sahipleniliyor. Bu veriler, Türkiye’nin küresel trendi yakalamakla kalmadığını, sürdürülebilirlik vizyonunu üst yönetim seviyesinde konumlandırarak yeni bir döneme girdiğini de ortaya koyuyor. Sürdürülebilirlik hem çevresel hedeflere ulaşmak hem de iş stratejilerini yönlendirmek ve büyüme fırsatları yaratmak için iş dünyasında stratejik öncelikler arasında ilk sıralara yerleşiyor. Forbes’un anketine göre CSO’ların %71’i sürdürülebilirlik stratejilerinin şirketin finansal performansına doğrudan etki ettiğini belirtiyor. WEF Küresel Riskler Raporu 2025’te de çevresel riskler, önümüzdeki on yılın en yüksek etkili riskleri arasında ilk üçte yer alıyor. Türkiye özelinde SKD verileri şirketlerin %78’inin ESG (Çevresel, Sosyal ve Yönetim) performanslarını ulusal ve uluslararası standartlara göre raporladığını ve bu şeffaflığın yatırımcı güvenini artırdığını ortaya koyuyor.
BANKALAR SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTE SINIFTA MI KALIYOR?
İklim için 350 ve Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA) tarafından yayımlanan Türkiye’deki Bankaların İklim Değişikliğine Yaklaşımı Raporu, Türkiye’nin bankacılık sektöründeki sürdürülebilir finansman ve yatırımların durumunu inceliyor. Raporda Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları’nın yayınlanması olumlu bir gelişme olarak değerlendirilirken; iklim taahhütlerinin sektörün iklim riskini dönüştürmek ve 2050 net sıfır hedeflerine ulaşmak için yeterli olmadığı belirtiliyor. Rapora göre, bankaların kömür finansmanı ile ilgili pozisyonlarında geçen seneye kıyasla bir değişiklik yaşanmadı. Sektörün 2024 sonu itibariyle 20 milyar dolar sürdürülebilir finansman hacmini aşması, yeşil tahviller ve sürdürülebilirlik ile bağlantılı kredilerde yaşanan artış, Türkiye’nin net sıfır hedefi doğrultusunda önemli gelişmeler arasında. Ancak rapora göre, bu adımların 2050 ve sonrasını hedeflemesi ve ara hedeflerin belirlenmemiş olması sektörde sistemli bir dönüşümün ertelenmesine yol açabilir. Bu nedenle uzmanlar, sektördeki olumlu gelişmelerin yanı sıra gecikme ve eksiklerin de düzenli takibinin yapılması gerektiğini belirtiyor. Bu yılın değerlendirmesine bakıldığında 17 bankanın 11’inde yeni kömür finansmanı, kömürden çıkış ya da net-sıfır taahhütlerinden bir ya da daha fazlasının eksikliği dikkat çekiyor.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK BİTMEDİ, ŞEKİL DEĞİŞTİRİYOR
Bain & Company’nin yeni raporuna göre sürdürülebilirlik, etik bir zorunluluktan çıkarak doğrudan iş değerine dönüşüyor. Şirketler sessizleşse de eylemler artıyor. Sanayi emisyonlarının dörtte biri bugün kârlı biçimde azaltılabiliyor. Tüketiciler ve B2B alıcıları ise markaları sürdürülebilir davranışa zorluyor. Yapay zekâ sürdürülebilirlikte devrim yaratırken, aynı zamanda yeni bir karbon riski oluşturuyor: Veri merkezleri 2035’te küresel emisyonların yüzde 2’sini oluşturabilir. Tüketicilerin üçte biri her gün sürdürülebilir alışkanlıklar ediniyor; B2B alıcılarının yarısı sürdürülebilir tedarikçilere yöneliyor. Şirketler için artık sürdürülebilirlik “iyi niyet” değil, “iş modelinin getirdiği zorunluluk”.
Bain & Company’nin yayımladığı “The Visionary CEO’s Guide to Sustainability 2025” (Vizyoner CEO’nun Sürdürülebilirlik Rehberi 2025) raporuna göre CEO’lar son dönemde sürdürülebilirlik hakkında daha az konuşsalar bile, bu alanda daha fazla aksiyon alıyor. 2018, 2022 ve 2024 yıllarında 150 lider şirketin CEO’ları tarafından yapılan 35 binden fazla açıklama incelendi. Analiz sonuçları, sürdürülebilirliğe yönelik söylemin artık “uyum ve etik sorumluluk” odaklı bir yaklaşımdan çıkıp, “iş değeri yaratma ve rekabet avantajı sağlama” perspektifine dönüştüğünü ortaya koyuyor.
Analiz, küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 25’inin bugün kârlı bir şekilde azaltılabileceğini gösteriyor. Bu da enerji verimliliğini artıran, döngüsel tasarımı güçlendiren veya tedarik zincirlerini yerelleştiren yatırımlar sayesinde mümkün. Rapor, CEO’lara bu adımları hemen ölçeklendirip hızlandırmalarını ve günlük iş kararlarının bir parçası hâline getirmelerini öneriyor.
Her beş tüketiciden dördü sürdürülebilirliğe önem veriyor
Yıllık gelir artışı rakiplerinden yüksek olan lider şirketlerin yüzde 90’ı, önümüzdeki üç yılda sürdürülebilirliğin iş sonuçlarına olumlu katkı sağlayacağına inanıyor. Hükümetlerin geri adım attığı bölgelerde bile, iş liderleri sürdürülebilirliği büyümenin bir kaldıracı olarak görüyor. Rapora göre tüketici tarafında da benzer bir tablo mevcut. Sekiz ülkede (ABD, Birleşik Krallık, İtalya, Brezilya, BAE, Suudi Arabistan, Çin ve Endonezya’da) 14.000’den fazla tüketiciyle yapılan araştırmada, jeopolitik belirsizlikler ve yaşam maliyetlerindeki artışa rağmen, her beş tüketiciden dördü sürdürülebilirliğin kendisi için hâlâ çok önemli olduğunu söylüyor.
ÜLKER, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTE 10 YILLIK HEDEFLERİNİ AŞTI
Türkiye’nin lider gıda şirketi Ülker, 2014’te belirlediği uzun vadeli sürdürülebilirlik hedeflerinin 10’uncu yılını enerji verimliliği, su tasarrufu ve toplumsal projelerdeki başarılı sonuçlarla tamamladı. 2050 Net Sıfır hedefine emin adımlarla ilerleyen Ülker, 2024’te Türkiye’deki fabrikalarında kullanılan elektriğin tamamını yenilenebilir enerji kaynaklarından tedarik ederek 101 bin ton karbon emisyonunun önüne geçti. Ülker CEO’su Özgür Kölükfakı zorlu küresel koşullara rağmen yıl boyunca sürdürülebilirlik stratejilerini kararlılıkla uyguladıklarını belirtti. 10 yıl önce koydukları hedefleri aşmış olmanın mutluluğunu yaşadıklarını dile getiren Kölükfakı, “Sadece kendi şirketimiz için değil sektör genelinde ve toplumsal düzeyde de olumlu örnekler oluşturacak uygulamaları hayata geçirmeye devam ediyoruz. 2014’te ivme kazanan sürdürülebilirlik çalışmalarımızla, gıda sektöründe lider konumumuzu koruyor; Dünya, Değer Zinciri, Çalışanlar ve Toplum ana başlıkları altında şekillenen yaklaşımımızla 2050 hedeflerimize kararlılıkla ilerliyoruz.” diye konuştu.
Sürdürülebilir yaşamın önündeki en büyük engel maliyet
Buna karşın, sürdürülebilir yaşamın önündeki en büyük engel hâlâ maliyet. Özellikle gelişmekte olan pazarlarda fark belirgin. Bu sebeple, sürdürülebilir yaşamın önündeki en büyük engel Türkiye’de de maliyet olmaya devam ediyor. Yüksek enflasyon ortamında, çevre dostu ürünler genellikle benzer alternatiflere kıyasla daha pahalı olduğu için tüketiciler bu ürünleri tercih etmekte zorlanıyor. Bu durum, sürdürülebilir yaşam alışkanlıklarının yaygınlaşmasının önünde önemli bir engel oluşturuyor. Bain, bu farkın Ar-Ge yatırımları, yenilikçi ürün geliştirme ve destekleyici kamu politikaları yoluyla zamanla azaltılabileceğini vurguluyor. Bir diğer engel ise bilgi eksikliği. Katılımcıların yüzde 60’ı sürdürülebilir ürünleri ayırt edebildiğini düşünse de çoğu bir hamburger yemekle kısa mesafeli uçuş yapmak arasındaki karbon farkını doğru tahmin edemiyor. Katılımcıların neredeyse yarısı, açık bilgi ve şeffaflık eksikliğini engel olarak görüyor.
Sürdürülebilirlik ve iş hedefleri birlikte büyüyebilir
Bain Türkiye Yönetici Ortağı Onur Candar, sürdürülebilirlik proseslerinde yapay zekâ kullanımı ve enerji tüketimi korelasyonu hakkındaki değerlendirmesinde, “Veri merkezlerini çalıştırmak oldukça enerji yoğun bir süreç. Fosil yakıtların hâkim olduğu bölgelerde emisyon artışı daha belirgin olacak. Buna karşılık Avrupa’da yenilenebilir enerjiye geçişin hızlanması ve yapay zekâ kullanımının daha dengeli ilerlemesi sayesinde emisyonların görece sabit kalması bekleniyor. Bu yılki raporun mesajı net: Sürdürülebilirlik ve iş hedefleri birlikte büyüyebilir. Başarılı liderler, dikkat dağıtan unsurları geride bırakıp gündemlerine odaklanan ve tutarlı bir şekilde aksiyon alanlardır.” dedi.
WİLO, SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK PERFORMANSIYLA DÜNYANIN EN İYİLERİ ARASINDA
Dünyada 150, Türkiye’de 30 yılı aşkın köklü geçmişe sahip modern su teknolojilerinin öncü markası Wilo, sürdürülebilirlik alanındaki kararlı çalışmalarıyla üst üste dördüncü kez EcoVadis tarafından en yüksek derece olan Platin Madalya ile ödüllendirildi. Böylece Wilo, EcoVadis tarafından değerlendirilen 150.000’den fazla işletmenin yalnızca %1’lik seçkin grubunda yer aldı. Wilo, 2025 EcoVadis değerlendirmesinde 88 puana ulaşarak geçtiğimiz yıla göre performansını yükseltti. Bu başarıda tedarik zinciri ve risk yönetimindeki iyileştirmeler ile küresel sağlık yönetimine yapılan yatırımlar etkili oldu. Dortmund’daki merkezde 2026 yılında açılacak Health Cube sağlık merkezi ve Scope 1 ile Scope 2 emisyonlarında kaydedilen ilerleme, şirketin sürdürülebilirlik vizyonunu somutlaştırıyor. Ayrıca Wilo, 2018’de verdiği söz doğrultusunda 2025 sonunda tüm 16 yeşil fabrikasında karbon nötr hedefini hayata geçirerek sektördeki öncülüğünü bir kez daha kanıtlıyor. Wilo Grubu Başkanı ve CEO’su Oliver Hermes ödüle dair, “EcoVadis’ten aldığımız platin madalya bize büyük bir gurur veriyor. Bu ödül, sürdürülebilirlik yaklaşımımızın bir söylem olmadığını, somut etki yarattığını ortaya koyuyor. Bugün sürdürülebilirlik, iş ortaklarımızla paylaştığımız gerçek bir rekabet avantajına dönüştü.” şeklinde konuştu.
YAPAY ZEKÂ İLE SÜRDÜRÜLEBİLİR DÖNÜŞÜM
Yapay Zekâ, sürdürülebilir ekonominin stratejik motoru hâline geliyor. Akıllı veri analitiği, enerji yönetimi ve tedarik zinciri optimizasyonu sayesinde kurumlar kaynaklarını daha etkin kullanıyor, karbon ayak izlerini azaltıyor. Örneğin finansal sektör gibi geleneksel olarak teknoloji kullanımının yoğun olmadığı alanlarda bile YZ tabanlı sistemler çevresel performansı güçlendirmeye başlıyor. Ancak bu ilerleme yalnızca teknolojik değil — aynı zamanda yükümlülük anlamına geliyor. YZ altyapılarının artan enerji ihtiyacı, “yeşil bilişim” stratejilerinin önemini yükseltiyor. Yenilenebilir enerjiyle çalışan veri merkezleri, düşük enerji tüketimli algoritmalar ve sürdürülebilir dijital uygulamalar, geleceğin çevreyle uyumlu dijital ekonomisinin temel taşlarını oluşturuyor. Bu bağlamda, yapay zekâ artık yalnızca bir teknoloji değil; doğayı korurken verimliliği artıran, sürdürülebilir büyümeyi mümkün kılan stratejik bir ortak.
DİJİTALLEŞME SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK HEDEFLERİNİ GÜÇLENDİRDİ
Çolakoğlu Metalurji, sürdürülebilirlik yolculuğunda kaydettiği ilerlemeleri içeren 2024 Sürdürülebilirlik Raporu’nu yayımladı. Rapor; şirketin net sıfır hedefi, dijital dönüşüm adımları, çalışan gelişimi ve müşteri memnuniyetinde elde ettiği başarıları ortaya koyarken, gelecek vizyonuna da ışık tutuyor. Şirket, hurda bazlı elektrikli ark ocağı (EAF) üretim modeli sayesinde döngüsel ekonomiye katkı sağlarken; iklim değişikliğiyle mücadelede Kapsam 1 ve Kapsam 2 emisyonlarını azaltmaya odaklanıyor. 2050 yılı net sıfır hedefine bağlılığını yineleyen Çolakoğlu Metalurji, 2024’te devreye alınan 2,1 MWp Çubuk Haddehanesi Çatı GES projesi ile yenilenebilir enerji yatırımlarında önemli bir kilometre taşına ulaştı. 2024 yılı, Çolakoğlu Metalurji için dijital dönüşümün ön plana çıktığı bir dönem oldu. Üretim süreçlerinden iş modellerine kadar uzanan dijitalleşme adımları hem verimliliği artırdı hem de sürdürülebilirlik hedeflerini güçlendirdi. İnsan kaynağına yapılan yatırımlar, sürdürülebilirlik stratejisinin temelini oluşturdu. 2024 yılı boyunca çalışanlara toplam 70.535 saat eğitim verildi; kişi başına ortalama 42,6 saatlik eğitimle gelişim desteklendi.