14 Kasım 2025
Beşyol Mahallesi 1.İnönü Caddesi 18/8 Küçükçekmece İstanbul
Enerji Son Dakika

Rüzgâr Enerjisiyle Her Yıl 30 Milyon Ton Karbonun Önüne Geçiliyor

Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) Yönetim Kurulu Başkanı Dr. İbrahim Erden, Türkiye’nin rüzgâr enerjisindeki mevcut kapasitesini, büyüme hedeflerini ve sektörü destekleyen yeni düzenlemeleri değerlendirdi.

Türkiye’de rüzgâr enerjisi sektörü bugün hangi noktada ve önümüzdeki yıllarda nasıl bir büyüme öngörüyorsunuz? Yeni yatırımlar ve kapasite artışı açısından öne çıkan bölgeler hangileri?

Ekim 2025 itibarıyla Türkiye’nin rüzgâr enerjisi kurulu gücü 14 GW seviyesini aşmıştır. Güncel veriler, rüzgâr ve güneş enerjisinin toplam elektrik kurulu gücündeki payının %30’lara ulaştığını gösteriyor. 2025 yılının ilk dönemi, Türkiye rüzgâr enerjisi sektörü açısından istikrarlı bir büyüme dönemi oldu. Türkiye’nin toplam kurulu gücü 120 GW’ı geçerken rüzgârın toplam kurulu güç içindeki payı da artmaya devam etti. Bu büyüme sadece devreye aldığımız yeni santrallerle değil, aynı zamanda inşaatı süren projelerimizle de destekleniyor. Türkiye Rüzgâr Enerjisi Birliği (TÜREB) olarak geçtiğimiz şubat ayında duyurduğumuz gibi, yıl sonuna kadar yaklaşık 1 GW ek kapasiteyi sisteme kazandırarak toplamda 15 GW seviyesine ulaşmayı hatta geçmeyi hedefliyoruz. Bu doğrultuda hem lisans süreçleri devam eden hem de yatırımları hızla süren çok sayıda projemiz var. Buna paralel olarak, Türkiye’nin yenilenebilir enerji geleceğini şekillendirmek için büyük bir hedef belirledik. Ulusal Enerji Planı’na göre 2035 yılına kadar rüzgâr enerjisi kurulu gücümüzü, 5 GW’ı denizüstü olmak üzere, 48 GW’a çıkarmamız hedefleniyor. Bu da yaklaşık 34,2 GW’lık yeni yatırım anlamına geliyor.

Yıl boyunca elde edilen verilere göre, ülkemizin toplam elektrik üretiminin ortalama %10,68’i rüzgâr enerjisinden sağlandı. Bu oran, yenilenebilir enerjiye verdiğimiz önemin açık bir göstergesidir. Toplam kurulu gücümüz 120 GW seviyesini geçerken bunun yaklaşık %60’ı yenilenebilir enerji kaynaklarından oluşuyor. 2035 yılına kadar güneş ve rüzgâr enerjisine dayalı toplam kurulu gücümüzü 120 GW seviyesine taşımayı ve bu hedef doğrultusunda 80 milyar dolarlık bir yatırım gerçekleştirmeyi planlıyoruz.

Rüzgâr enerjisi dünyada nasıl bir gelişim gösteriyor? Türkiye, bu alanda global rekabette nasıl bir konumda ve hangi stratejilerle ilerliyor?

Türkiye olarak, rüzgâr enerjisi kapasitesinde, Almanya, Birleşik Krallık, İspanya, Fransa ve İsveç’in ardından Avrupa’da altıncı, dünya genelindeyse on birinci sırada yer alıyoruz. Bu konum, Türkiye’nin Avrupa’da rüzgâr enerjisi alanında önemli bir oyuncu haline geldiğini gösteriyor. Rüzgâr enerjisi alanında kaydettiğimiz ilerlemeler, sürdürülebilir enerjiye geçiş sürecimizde oldukça kritik bir yer tutuyor.

Hem özel sektör hem de kamu eliyle geliştirilen birçok rüzgâr projesi lisans aşamasında ya da inşa safhasında. Aynı zamanda rüzgâr türbini kuleleri, rotor kanatları, jeneratör gibi kritik parçaların yerli üretim oranı yükselmiş durumda; bu da maliyet kontrolü, tedarik güvenliği ve sanayi katma değeri açısından büyük avantaj sağlıyor. İletim hattı kapasitesinin artırılması ve depolama entegrasyonları, özellikle yenilenebilir enerjinin üretim dalgalanmalarına karşı sistem stabilitesi açısından önceliklerimiz arasında.

Öte yandan, denizüstü konusu ise hala büyük ölçüde planlama ve altyapı hazırlığı aşamasında. Mevcut durumda aktif, büyük ölçekli bir denizüstü santral işletmeye alınmış değil; ancak fizibilite çalışmaları, yol haritası hazırlıkları, izin ve mevzuat düzenlemeleri öncelikli alanlar olarak öne çıkıyor. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Dünya Bankası iş birliğiyle hazırlanan Denizüstü Rüzgâr Enerjisi Yol Haritası da bu sürecin kurumsal ve stratejik çerçevesini çiziyor.

Bugün rüzgâr enerjisi santrallerimizde yerlilik oranı %70’in üzerine çıkmış durumda. Kule, kanat ve jeneratör gibi kritik bileşenlerdeki bu yüksek yerlilik oranı, yalnızca dışa bağımlılığı azaltmakla kalmıyor; aynı zamanda Türkiye’nin bu alandaki teknolojik kapasitesini ve rekabet gücünü de gözler önüne seriyor.

Rüzgâr enerjisi sektörü çevreye ne kadar katkı sağlıyor? Karbon ayak izi ve sürdürülebilir enerji hedefleri açısından değerlendirme yapabilir misiniz?

Türkiye’de rüzgâr enerjisi santralleri her yıl yaklaşık 30 milyon tonun üzerinde karbon emisyonunun atmosfere salınmasını engelliyor. Bu sayı, yaklaşık 15 milyon aracın bir yılda yarattığı karbon salımına denk geliyor. Dolayısıyla her yeni rüzgâr santrali, Türkiye’nin hem enerji arz güvenliğini güçlendiriyor hem de karbon nötr hedeflerine somut bir katkı sağlıyor.

Bugün Türkiye’nin elektrik üretiminde rüzgârın payı %10’un üzerinde. Bu oranın artması, hem karbon yoğun kaynakların sistemdeki ağırlığını azaltacak hem de Türkiye’nin 2053 Net Sıfır Emisyon Hedefi doğrultusunda önemli bir kilometre taşı oluşturacaktır. Ayrıca, yeni projelerde çevresel etkilerin en aza indirilmesi için kullanılan teknolojiler sektörde çevre dostu bir standart oluşturuyor.

Sonuç olarak, rüzgâr enerjisi Türkiye’nin enerji dönüşümünde hem en güçlü hem de en temiz çözüm olarak öne çıkıyor. Önümüzdeki dönemde bu potansiyeli daha da büyütmek, yalnızca enerji arz güvenliğimiz için değil, daha yaşanabilir bir çevre ve sürdürülebilir bir gelecek için de en önemli önceliğimizdir.

Türkiye’de rüzgâr enerjisi yatırımlarını destekleyen politikalar ve düzenlemeler nelerdir? Yatırımcılar için hangi teşvik ve imkanlar mevcut? Yeni teşviklere ve düzenlemelere ihtiyaç var mı?

2025 yılının ilk yarısında yaşanan gelişmeler, kamu politikaları ve teşvik mekanizmalarının yatırım kararları üzerindeki belirleyici rolünü bir kez daha ortaya koydu. Özellikle yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırmaya yönelik atılan mevzuat adımlarının ve düzenleyici iyileştirmelerin yatırım ortamını daha öngörülebilir ve cazip hale getireceğini söylemek mümkün. Bu dönemdeki en kritik gelişmelerden biri, kamuoyunda ‘Süper İzin Kanunu’ olarak bilinen düzenlemenin Meclis’ten geçmesi oldu. Enerji yatırımlarının izin, imar, orman, kamulaştırma ve çevresel etki değerlendirmesi süreçlerini sadeleştirip merkezileştiren bu yasanın, yatırım kararlarının alınması ve uygulanmasında önemli ölçüde hız ve güven ortamı yaratmasını ümit ediyoruz.

Öte yandan, resmî kurumlardan beklentilerimiz de şunlar:

  • Teşvik mekanizmalarının sürekli ve öngörülebilir olması:
  • Altyapı yatırımlarının artırılması
  • Teknoloji ve yerli sanayi geliştirme
  • İnsan kaynağı ve eğitim
  • Mevzuat ve düzenleyici çerçevenin denizüstü özelinde netleşmesi