18 Eylül 2024
Beşyol Mahallesi 1.İnönü Caddesi 18/8 Küçükçekmece İstanbul
makale

Sanayide tersine göç olmazsa olmaz

Ülkemizin sanayi haritasına baktığımızda; sanayi işletmelerinin %41,1’i Marmara, %20,4’ü İç Anadolu, %13,8’i Ege, %9,2’si Akdeniz, %8’i Karadeniz, %4,8’i Güneydoğu Anadolu, %2,7’sinin ise Doğu Anadolu Bölgesi’nde yer aldığını görürüz.

Oysaki ülkemizin coğrafi büyüklüklerini incelediğimizde ise çok farklı bir dağılım çıkar karşımıza. Ülkemiz, yüzölçümü olarak 814.578 kilometrekare olarak bilinse de, bu rakamın içerisinde göllerimiz ve iç denizlerimiz de yer almaktadır. Bu sebeple karasal yüzölçümü olarak baktığımızda yaklaşık 783.562 kilometrekare olarak ölçümlendiği bilgisine rastlarız ilgili verilerde.

Bu rakam üzerinden hesaplandığında; Doğu Anadolu Bölgesi toplam ülke topraklarımızın %22’sini kaplayarak ilk sırada yer alır. Ardından %19,5 ile İç Anadolu, %18,5 ile Karadeniz, %14 ile Akdeniz, 10 ile Ege, 8,5 ile Marmara ve %7,5 ile en küçük coğrafi bölge olan Gündeydoğu Anadolu Bölgesi gelmekte. Nüfus dağılımında da dağılımın dengesiz olduğunu belirtmeliyim.

Tahmin edeceğiniz üzere en yüksek nüfusu olan bölge 24 milyon 899 bin 126 kişinin yaşadığı Marmara, en düşük bölge ise 6 milyon 513 bin 106 kişinin yaşadığı Doğu Anadolu. İç Anadolu Bölgesi’nin nüfusu 12 milyon 896 bin 255, Akdeniz Bölgesi’nin nüfusu 10 milyon 584 bin 506, Ege Bölgesi’nin nüfusu 10 milyon 477 bin 153, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin nüfusu 8 milyon 576 bin 391, Karadeniz Bölgesi’nin nüfusu ise 7 milyon 696 bin 132. Bu veriler 2021 yılına ait.

Deprem sonrası önemli bir değişim var mı, bunun için istatistiksel verileri takip etmemiz gerekecek. Tablo çok açık. Coğrafyanın %8,5’unu kaplayan Marmara’da nüfusun %30,5’u yaşarken, İstanbul’da durum çok daha vahim. Toplam nüfusun neredeyse %19’u İstanbul’da yaşamını sürdürüyor. Yani toplam ülke nüfusunun neredeyse beşte biri.

%8,5’luk coğrafyada sanayinin %41,1’inin sürdürülüyor olması, aynı şekilde nüfusun da %30,5 gibi önemli bir kısmının bu bölgeye sıkıştırılmış olması matematiksel olarak çarpık olduğu kadar, mantıksal olarak da çok aklın sırrın almadığı bir dağılım.

Hele ki bir de Marmara Bölgesi’nde deprem riskini hesaba kattığımızda olay çok daha dramatik ve riskli hale geliyor. Matematik yalan söylemez, rakamlar ortada, durum ortada. Eğer kavram olarak sürdürülebilirliği bu kadar seviyor ve son dönemin moda kelimesi haline getiriyorsak, asıl sürdürülebilirliği konuşmaya tam da buradan başlamamız gerektiğini söylemeliyim.

Gerçekler bazen acıdır ve dile getirilmesinden kimse hoşlanmaz, ancak Türkiye’nin sanayi ve nüfus dağılım tablosu sanırım yukarıda net olarak karşımızda duruyor. Depremin de olacağı artık neredeyse kesinse, sözün bittiği yerdeyiz demektir. Yapılması gereken nedir diye baktığımızda ise; mutlak surette sanayinin Anadolu’ya doğru kaydırılması için seferberlik ilan edilmesi gerektiğinin altını çizmeliyim.

Elbette yatırım teşvik mevzuatımızda bir bölgesel ayrım var ve bölge bazlı destekler farklılık gösteriyor. Ancak burada bahsettiğim gerçek anlamda bir seferberlik ve tek gün dahi kaybetmeden sağlanacak önemli teşvikler ile gerekli adımların atılması. Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Mehmet Fatih Kacır son derece dinamik ve yenilikçi bir kişi takip edebildiğim kadarıyla.

Elbette sanayiyi ilerilere taşımak, geliştirmek asli görevi Bakanlığın ve buraya odaklandıklarına eminim. Ancak masa üstünde çok büyük bir risk duruyor ve bunun yönetimini başardığında ülkemiz, hem coğrafi açıdan daha doğru bir dağılıma kavuşurken, Marmara bölgesinin depreme karşı yeniden çok daha sağlam hale getirilmesi de kolaylaşmış olacak. Devlet bütçesinin en çok teşvik vermesi gereken hususun işte tam bu olduğunu belirtmeliyim.

Bu söylediklerimin kolay olmadığını, inşaat ve yapılanma konusunda ve hatta pek çok denge açısından olumsuz dönüşlerin olacağını biliyorum. Ama artık hep beraber yukarıdaki riski de biliyoruz. Ben yapacağımı yaptım ve konuya en yalın ve en çarpıcı haliyle dikkat çekmeye çalıştım. Bundan sonrası devlet büyüklerimize kalmış. Riski taşımaya artık tamam mı, yoksa devam mı diyecekler, söz büyüklerimizin.