Kurulduğu günden bugüne yenilenebilir enerji alanında sunduğu ürün ve hizmetlerle yatırımcıların güvenilir ortağı olan Sunra, yenilenen kurumsal kimliğiyle birlikte başarı ve hedeflerini çok daha geniş kitlelere duyurmaya hazırlanıyor. Sunra Enerji Kurucu Ortak ve Genel Müdürü Ünal Orkun Ercan ile bir araya geldiğimiz özel sayımızda hem Sunra’nın marka imajındaki değişimi hem de Türkiye’nin karbon emisyonu yolculuğunda nasıl bir politikayla hareket ettiklerini konuştuk.
Sunra Enerji’nin yenilenen kurumsal kimliğe geçiş sürecinden bahseder misiniz, markanızın vizyon ve misyonuyla ilişkili yeni marka imajınızla Sunra Enerji denildiğinde tüketicilerin zihninde nasıl bir çağrışım yapmayı hedefliyorsunuz?
Sunra Enerji olarak evrenin doğasında var olan dönüşüm ve enerjiyi yansıtan bir değişimin içindeyiz! Bu değişimin temel sebebi, kurumsal kimliğimizi yaptığımız projelerin kalitesine paralel olarak yenilemek ve yatırımcılarımıza sadece projeler özelinde değil tüm süreçlerimizde dış görünümümüz de dahil olmak üzere kurumsal ve profesyonel bir yolculuk yaşatmak. Marka yönetimimizi ve medya planlarımızı bu bağlamda tamamen değiştirmiş bulunuyoruz. 2024 yılı öncesinde müşterilerimizin olumlu deneyimlerinin kulaktan kulağa yayılması ile hızlı bir başarı yakaladık. Önümüzdeki dönemde yeni yatırımcılarımız artık bize ve çözümlerimize daha kolay ulaşabiliyor ve şeffaf marka yönetimimiz ile bizi daha yakından takip edebiliyor olacak.
Yeni kurumsal kimliğimizle, ilhamımız güneşten, gücümüz enerjiden!
Kurumsal kimliğimizi yenilerken tamamen doğadan ilham aldık. Kullandığımız daire doğanın değişimini temsil ederken, renklerimiz ise güneşin enerjisinden esinlenerek seçildi. Her bir ton, güneşin farklı yönlerinden aldığımız enerjinin çeşitliliğini simgeliyor. Bu yenilenme ile birlikte, Sunra Enerji olarak sürdürülebilirlik, yenilenebilir enerji ve aslında doğa ile olan bağlılığımızı güçlendiriyoruz. Bizim için yeni heyecanlar barındıran bu serüveni sizler ile paylaşmaktan mutluluk duyuyoruz. Yenilenen kimliğimiz ve yenilikçi çözümlerimiz ile birlikte, birçok projede bir araya geliyor olacağız. Sunra Enerji olarak hedefimiz büyük ölçekli arazi projeleri geliştirmek, bu tesislerden üretilen enerjiyi depolayabilen sistemler kurmak ve mesken çözümlerimiz ile yenilenebilir enerjiyi erişilebilir kılarak son kullanıcılara hizmet etmek.
Rahatlıkla ifade edebiliriz ki biz, yenilenebilir enerji projelerinde yatırımcılarımızın güvenilir ortağıyız. Sunra; kurumsal enerji yatırımcılarından evlerinde enerji dönüşümüne ortak olmak isteyen çevre dostu son kullanıcılara kadar tüm müşterilerine gücü, mühendislik çözümleri ve kaliteli sistemleri ile hizmet etmeye devam ediyor olacak.
Maksimum sürdürülebilirlik hedefiyle faaliyetlerini sürdüren Sunra Enerji’nin hayata geçirdiği projelerle Türkiye’nin karbon emisyonu yolculuğunda çözüm ortağı olduğunuz müşterilerinizle nasıl bir yol arkadaşlığı yürütüyorsunuz?
1994 yılından itibaren enerji sektörünün çeşitli alanlarında faaliyet gösteren Kontek Enerji’nin Türkiye Solar Partneri olarak kurulan Sunra Enerji; Güneş Enerjisi Santrali (GES) projelerinin anahtar-teslim süreçlerine yönelik olarak başlamış olduğu yolculukta, şu anda pek çok endüstriyel çatı ve arazi üstü GES projeleri yürütmektedir.
Firmamızın kuruluşundan bu yana hızlı ve etkin bir büyüme göstermesindeki en etkili faktörlerden birinin, yatırımcılarımız ile kurduğumuz güçlü ve şeffaf iletişim olduğunu söylemek mümkün. Yatırımcılarımıza projelerimizi hayata geçirme süreçlerimizi aktarırken, onların taleplerini de karşılayacak çözümler sunmak başlıca hedeflerimizden biridir. Karbon emisyonu da bu talep ve gereksinimler açısından önemli bir konu başlığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Söz konusu çevresel taleplerin karşılanması noktasında; geleceğe yatırım, toplumsal fayda gibi ilkeler doğrultusunda, hızlı ve esnek çözümler sunmak, Türkiye gibi karbon salımının fazla olduğu ülkelerde geliştirilecek olan projeler için bir öncelik durumundadır.
Yatırımcılarımız ile projelerimiz hakkında görüşme sağlarken ülke içi ve uluslararası ölçekte gerçekleşen güncel uygulamalar ve yasal çerçeve ile ilgili bilgilendirmelerde bulunmak, mutlak olarak değindiğimiz konular arasında yer almaktadır.
Karbon emisyonunun düşürülmesi noktasında, bir yenilenebilir enerji firması olarak, sorumluluklarımız ve rolümüz ile ilgili büyük bir farkındalık ile hareket etmekteyiz. Bu çerçevede yatırımcılarımıza, çevreye ve böylelikle marka değerlerine de katkı sağlayacak yöntemler sunarak Türkiye’nin karbon emisyonunu azaltmaya yönelik yolculuğunda sürdürülebilir bir yol arkadaşlığı yürütmekteyiz.
Türkiye 2022 yılında 400 milyon ton karbon emisyonu ile küresel olarak en çok emisyona sebep olan ülkeler arasında 15. sırada yer alıyor ve karşımızda da büyük bir iklim krizi var, Türkiye’nin emisyon oranını yükselten ürün ve sektörlerin karşısında yenilenebilir enerjinin önceliklendirilmesi adına geliştirilen politikaları yeterli buluyor musunuz, daha efektif yol alabilmek adına neler yapılmalı?
İklim krizinin önüne geçilmesi ve çeşitli üretim faaliyetlerinin çevresel etkilerinin azaltılması konusunda, yasal düzenlemeler büyük bir önem arz etmektedir. Yenilenebilir enerji faaliyetlerinin daha etkin yürütülebilmesi ve daha ön plana çıkabilmesi adına, ilgili yönetmelik ve prosedürlerin daha açık, kapsayıcı ve süreçleri kolaylaştırıcı nitelikte olması, yatırımcıların yenilenebilir enerji çözümlerine yönelmesi adına teşvik edici olacaktır. Özellikle, kurulumu planlanan tesisin bulunduğu bölge ve bölgede yer alan kurum ve idarelerin iç işleyişlerine bağlı olarak uzayan süreçler, proje hayata geçirilirken izlenen adımlar ve uygulamalara ilişkin işleyişte bir standardın henüz oluşturulamamış olması gibi faktörler, yenilenebilir enerji projelerine yatırım yapma hususunda yatırımcıların karar aşamasını etkilemektedir. Bu nedenle, süreçleri kolaylaştırıcı politikaların izlenmesi, iklim krizi ile mücadele noktasında efektif bir yaklaşım olacaktır.
Ayrıca; Türkiye’de karbon salımına en çok yol açan sektörler, çeşitli raporlar ile belirlenmiş durumdadır. Öncelikli olarak çevresel etki konusunda ön plana çıkan bu sektörlerde faaliyet gösteren firmalara ilgili süreç ve uygulamalar konusunda bilgi aktarımında bulunulması, hem yenilebilir enerji sektörünün etkinliğinin ve rolünün güçlenmesi hem de çevresel katkı anlamında etkili bir yöntem olacaktır. İzlenen politikalarda söz konusu sektörlere sağlanacak olan önceliklendirmeler, bu süreçte önemli bir adım olacaktır.
Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM)’nın Türkiye’de başta güneş enerjisi olmak üzere yenilenebilir enerji sektörüne yönelik etkileri konusunda neler söylersiniz, globalde bu uygulamanın karbon salınımını azaltmada etkileri nasıl olur?
AB’nin 2021 yılında “Yeşil Mutabakat” ve “Fit for 55” çerçevesinde almış olduğu “ithal ürünlerin karbon içeriklerine göre vergilendirilmesi” kararı, yenilenebilir enerjinin hem yurt içinde hem de küresel ölçekte tercih edilirliğini artırma konusunda teşvik edici bir nitelik taşımaktadır. Kademeli uygulamaya yönelik öncelikli sektörlerin belirlenmesi, bu sektörlerde faaliyet gösteren firmaların yol haritalarını belirleme ve yatırımlarını bu çerçevede planlaması konusunda destek sağlayıcı bir rol taşımaktadır.
SKDM’ye ilişkin karar doğrultusunda; ilk etapta değerlendirmeye alınacak olan alüminyum, çimento, elektrik, gübre ve demir-çelik sektörleri, Türkiye’nin Avrupa ülkelerine gerçekleştirilen ithalat yüzdeliğinde önemli paylara sahiptir. Bu anlamda, yenilebilir enerjiye yatırım açısından, Türkiye geniş bir potansiyel sunmaktadır.
Bilindiği üzere; karbon fiyatlamasına tabi olan ülkelerden AB’ye yapılan ihracatlarda, ürün fiyatlarına yansıyacak olan karbon vergilerinin “Sınırda Karbon Vergisi”nden düşülebilecek olması ve böylece Türkiye’nin de karbon fiyatlamasına geçmesi ile AB pazarında rekabet gücünü artıracağı öngörülmektedir. Rekabetçi piyasa koşullarının yenilebilir enerji sektörünün tercih edilirliği noktasında, yurt içi ve küresel düzlemde olumlu etkiler sunacağı görüşündeyiz.
Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Mevcut tabloya bakıldığında; çevresel sorunların çözümü ve iklim krizinin önüne geçilebilmesinde fosil yakıt kaynaklarının kullanımından ziyade, yenilenebilir enerjiye ve çevre dostu çözümlere daha fazla ağırlık verilmesinin çok büyük bir önem arz ettiği görülmektedir.
Yeşil Mutabakat gibi çevresel etkiyi esas alan yaptırımlar çerçevesinde şekillenen yasal ve yönetsel bir zemin ve ülke içinde proje süreçlerini kolaylaştırarak yatırımcıyı teşvik edecek şekilde belirgin ve standardı oluşan usul ve uygulamaların yenilenebilir enerji sektörünün günümüzdeki etkin rolüne daha güçlü bir katkı sunacağını ve böylece sektörel büyümedeki hızın da önemli bir ivme kazanacağını umuyoruz.