Haziran ayı dış ticaret rakamları açıklandı ve dış ticaret açığında önceki aylara göre artış meydana geldi ve bu durum beni endişelendirdi. İhracat geçen yılın Haziran ayına göre %10,6’lık bir düşüşle 18,6 milyar dolar olurken, ithalat %4,1 gerilemeyle 25 milyar dolar olarak tamamlandı.
Bu rakamlara göre dış ticaret açığı Haziran ayında %21,4 artışla 6,4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Doğal olarak dış ticaret hacmi de aynı dönemde %6,9 oranında azalarak 43,6 milyar dolar oldu. Aslında beni endişelendiren durum bir ayın rakamlarına bakılarak ortaya çıkan negatif tablo değil. Haziran ayında bayramın olması nedeniyle pek çok işletme 9 gün üretimi ve ihracatı ya durdurdu ya da kıstı, dolayısı ile rakam düştü.
Ancak elbette kur etkisi ile zaten bir parça düşeceği öngörümüz de üzerine eklenince ortaya da böyle bir tablo çıktı. Beni endişelendiren asıl husus ise bundan sonrası ile ilgili. Zira dış ticaret açığı ile ilgili olarak bu ay ilginç bir durum gerçekleşti ve Ticaret Bakanımızın yanı sıra Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’ten de bir açıklama geldi. Şimşek, Haziran’da dış ticaret açığının, geçici olarak takvim etkisiyle arttığına işaret ederken, “Geçen yılın aynı ayına göre yıllık açık ise 31 milyar dolar geriledi. Bu yıl dış dengede önemli bir iyileşme sağlayacağız. Bunun kalıcı hale gelmesi için enerjide dönüşüm ve yeni sanayi politikası kilit rol oynuyor, hedefimiz cari açığın milli gelire oranını kalıcı olarak %2,5’in altına çekmektir.” derken bu açıklamaları ile endişelerimi daha da körükledi. Neden diye merak edeceksiniz, çünkü bu durum bana her geçen gün üretimin de ithalatın da gelecek yeni vergi yükleri ile daha da zorlaşacağının, ithalatı zorlaştırma yöntemi ile dış ticaret açığının kapatılmaya çalışılacağının, büyük resmin ise kaçırılacağının sinyallerini veriyor.
Bu sıra yeni vergiler ile gündemden hiç düşmeyen Bakan Şimşek’in dış ticaret açığını kapatma yönündeki formüllerinde asıl üzerinde durması gereken hususun üreticinin üzerindeki yükü azaltmak olduğunu, başta enerji olmak üzere üretim maliyetlerini artırıcı değil, bilakis azaltıcı tedbirlerin öncelikli olması ile ancak dış ticarette kalıcı iyileşmenin sağlanacağının altını çizmem gerekiyor. Enflasyon ile kurun başa baş yol almadığı durumlarda ihracatın da artmasını beklemek mucizeden öteye ne yazık ki geçemeyecektir. Üretim artmadan ne ihracat artar, ne de kişi başına düşen gelir yükselir.
Enflasyon oranı değil, oranlar arasındaki fark beni endişelendiriyor
Bir diğer endişem ise açıklanan enflasyon rakamlarına ilişkin. TÜİK’e göre Haziran ayı enflasyonu %1,64 ve yıllık enflasyon %71,60 iken, İTO’ya göre bu rakamlar %3,42’ye %82,14, ENAG’a göre ise %4,27’ye %113,08. Herkesin baktığı yer farklı, ama herkesin yaşadıkları aynı. Enflasyonu doğru tespit edememek beni endişelendiriyor. Zira gerçek bir veriye ulaşamadığımız taktirde, ne alınan tedbirlere, ne memur ve emekli maaşlarına, ne de kira zamlarına ilişkin açıklanan veriler insanları tatmin etmeyecektir. Ülkemizin kronik sorunlarından bir tanesidir verilerde yeknesaklık sağlayamamak. Bu veri bir de enflasyon olunca endişelenmemek elde değil. Gri listeden çıkmamızın pembe tablosuna kapılmak yerine önce verilerimizi daha doğru okumamız gerektiğini söylemeden edemeyeceğim.
Hakan ÇINAR
Ekonomi Yazarı