Yüz yılı doldurdu Cumhuriyetimiz ve ikinci yüzyılına girmemize ramak kaldı. 1923 yılında İsviçre’nin Lozan kentinde TBMM ve itilaf devletleri arasında imzalanan Lozan Anlaşması’nın da 100 yılı tamamladı.
Ülke gündemi öylesine ekonomiye kilitlenmiş durumda ki; anlaşma bitiyor mu, Sevr Anlaşması artık geçersiz hale mi geliyor, bundan sonra ne olacak deyip böylesine önemli konuların dahi pek fazla üzerinde durmuyoruz. Acaba bir dönemin bitişi mi, yoksa başlangıcı mı? Son yılların belki de en karmaşık senesini yaşadığımız kesin.
Enteresan bir seçim sürecini geride bırakırken, şimdi de ülkece 2024 Mart sonu gerçekleşecek yerel seçime hazırlanıyoruz. Yeniden bir seçim sürecinin, ekonomide geçici çözümlerin devamı anlamına geldiğini ve seçim havasının aslında gizliden estiğini görebilmek mümkün. Seçimin arkası, ekonomideki tedbirler açısından acaba bir sürecin bitişi mi, yoksa başlangıcı mı?
Yeni Maliye Bakanı, yeni Merkez Bankası Başkanı, yeni düzenlemeler. Son onbeş günde yapılan değişiklikleri hatırlarken, her bir kararın acaba bir dönemin bitişini mi yoksa yeni bir başlangıcını mı işaret ediyor, kendimce yorumlayayım.
Merkez Bankası Para Politikası Kurulu seçici kredi ve miktarsal sıkılaştırma adımlarına KKM’deki değişim ile başladı. KKM hesapları için zorunlu karşılık oranı %15 oldu.
Hedef, sistemden yaklaşık 450 milyar TL’lik likidite çekebilmek. Gerek KKM faizlerindeki yükseliş, gerekse kurdaki artıştan dolayı piyasada oluşan likidite fazlası, para politikasının etkinliğini azaltma riski oluşturuyordu.
Bu değişiklik bu etkiyi ortadan kaldırmak için zorunlu karşılık politikasıyla likiditeyi sıkılaştırma amaçlı. Katıldığım televizyon programlarında da bana gelen soru; bu kararın KKM’nin sonu mu olduğu veya bunun mu hedeflendiği idi. Acaba gerçekten bir bitiş mi, daha istikrarlı ve sıkı bir para politikasına geçiş anlamında başlangıç mı?
Bence ikisi de. Merkez Bankası’nın bu hafta attığı önemli bir adımın, piyasaların rahatlaması açısından bir başlangıç olduğunu söylemek mümkün. Finansmana erişim konusunda yapılan düzenleme bana göre olumlu bir adım. Değişiklik ile ihracatçının reeskont kredisi için bankaların günlük limiti 5 kat artırılarak 300 milyon TL’den 1,5 milyar TL’ye çıkartıldı.
Yanı sıra KOBİ payının artırılmasına ve performansa dayalı olarak da limitlerin gözden geçirilmesine karar verilirken, bu kredilerin kullanımında %30 ilave ihracat bedeli satış koşulu da kaldırıldı. İhracatçı açısından bakıldığında kurların da yükselmesi ile şüphesiz bu bir başlangıç. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve beraberindeki heyetin Körfez turu da üzerinde durulması gereken bir konu idi.
Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ziyaretleri sonrası, BAE’den gelmesi beklenilen 50,7 milyarlık yatırım, gelecekte özelikle yine bu ülke ile olan işbirliklerinin artması anlamına geliyor ki, yatırım beklentilerimizde Avrupa ülkelerinin yerini alacak bir Arap sermayesi beklentisi, bir başlangıç mı, bunu söylemek için erken.
Eminim gelişmeleri gelecekte sıkça tartışacağız. Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat, gerek iç gerekse dış ticaret açısından yeni bir başlangıç yaratacağa benziyor.
DIŞYÖNDER Başkanı olarak kendisiyle gerçekleştirdiğim birebir sohbette edindiğim izlenim, sınır kapılarına yönelik ziyaretleri ve attığı adımlar, serbest ticaret anlaşmalarına verdiği önem, benim gibi bir AB uzmanı olarak, birlik ile olan ilişkilere yönelik pozitif bakış açısı, iç ticarette rekabetçiliği korumaya yönelik planları açısından eski dönemin bitişi yeni ve iyi bir dönemin başlangıcı olarak yorumlanabilir.
Değişmeyen bir husus ise İthalattaki İlave Gümrük Vergilerinin bitiş tarihinin yeniden uzatılması oldu. 31 Temmuz’da kalkması muhtemel vergiler, 31 Aralık’a kadar uzatıldı. Bitmedi, zaten çok önce başlamıştı. Temenni şüphesiz ekonomide istikrarsızlığın bittiği, refah seviyesinin yüksek seviyelere çıktığı bir başlangıç. Değişimlerin bu temenniyi sağlaması ne denli mümkün, yaşayıp göreceğiz.
Hakan ÇINAR